Images

Mavi Çaydanlık

Mavi çaydanlığın kapağını açtım, içinden kırk yıllık demlenmişliğiyle sen çıktın dedem. Kırk yıl acıtmamıştı o iki yılı, seninle yaşadığım çocukluğumu tüm tazeliğiyle buram, buram buluverdim. Cennet kokusu taşıyordu, Adaçayı, Hanımeli, Akasya birazda, en keskini Gül dü. Sen bastonun ve aksayan bacağınla öyle tonton, duaların, radyodaki arkası yarınlar, Zeki Müren’den şarkılar la ulaştın.

Ben çocuk oldum, köprünün açılışını seyrettim seninle, sen sepet ördün, akasyada ki salıncağa takılmış bacağınla bizi bekledin, Gazino İzmir’den dönüşümüzü yıldızların altında. Kafama geçirdiğim Vita kutusunu çıkarıp, okşadın. Kundaktaki kardeşimin beşiğini salladın. Defneleri budarken sen, tepenin üstündeki kayanın tepesine çıkıp kayayı ayağına yuvarladım. Ezildi ayağın günlerce yattın ben vicdan azaplarında, Elma ağacının altındaki kumun içinde Şeytan minareleri buldum. Süzgeçlerle kelebek avlayıp, kavanozlara doldurdum, kapağına açtığım delikler yetmedi onları yaşatmaya. Ağaçlara tırmandım, salıncaklarla boşlukta sallandım, kütüklerin üstüne çıkıp düştüm. Köpeklerle boğuştum, kedileri okşadım, kuzu kulakları topladım. Kiraz’dan küpelerim, papatyalardan tacım vardı, dört yapraklı yoncayı hiç bulamadım, ama aramayı bırakmadım. Yusuf dedenin çilek tarlasını, senin sepetlerinle dolu çilekleri ve onları taşıyan o güzel gözlü eşşeğini anımsadım. Topraktan tencereler yapıp güneşte kurumaya bıraktım. Sen o mavi çaydanlığı saklayıp köye götürecem dediğinde annem kızdı ya sana ne yapacaksın o eski şeyi ben yenisini alırım demişti. O zaman gözlerindeki bir şey içimi cız etmişti. Eskici pazarında o çaydanlığı gördüğümde cızıldadı yine bir şeyler, etraftaki eskilerden çıkan tozlardan olacak gözlerim sulandı. Etraf bulandı, kapağa dokundum, dökülmüş sırları hissederken parmak uçlarım, senin nasırlı buruşuk ellerini anımsadı. Çaydanlığın sıcağından ellerim yandı, mineli eski mavi bir çaydanlık bir eskici tezgahında alev aldı.

Nurten Yurt

0 yorum :