Images

Umuda Yolculuk

Hızla yol alıyordu tren, yumuşak bal rengi koltukta huzurla arkasına yaslandı. Kucağındaki kitapları aldı eline okşadı. Sayfaları parmaklarının arasından hızlıca çevirdiğinde, yanı başındaki pencereden akıp giden görüntünün de aynı hızda olduğunun farkına vardı. Bir an aynı hızla okuyabilmenin mümkün olsa hoşlanmayacağını düşündü. Ulaşımda hız kabullenilebilirdi de, okumanın zevki başkaydı özellikle sevdiği yazarların kitaplarını okuduğunda bazen paragraflarda kaybolur, hoşuna giden cümlelerle yarenlik eder, zihninde ki tadını uzatmak için ana yoğunlaşırdı. Okumanın tadını çıkarmak için zamana yayılmak gerekirdi. Yazmak içinse o hıza sahip olmak güzeldi, o hızla zihninden akıp gidenleri anında, anlaşılabilir tamda ifade etmek istediği gibi yazabilmek. Elindeki kitaplara çevirdi bakışlarını tekrar, bu yolculuğu yapmasına neden olan yegâne kahramanlara.

Tren raylarının gökkuşağı renklerini gördüğünde mi yoksa trenin hızımı sürüklemişti onu buraya bilmiyordu. Burası muhteşemdi o hızla gelinebilecek en güzel gezegendi, her yanı Sümbüllerle kaplı bir güzellik, bir yerlerden sümbülün yeni başlangıçlar olduğunu duymuştu. Ege yeşillikleriyle dolu istasyonlar vardı. Bir kedi görmüştü ya acayipti, elinde valizi diğer elindeki yumağı sallıyordu arkadaşına. Yakında gezegene sahip çıkarlarsa şaşırmayacaktı. Füsunun son kitabı Kedistanın ilk baskısının beşyüzbin satması nedeniyle herkes başka hayvan yokmuş gibi bunları baş tacı etmişti. Gökkuşağı renklerinden rayların, üzerine damlayan siyah yağlar, kara delikleri getiriyordu aklına hızla akıp giderken birden dururlarsa bu deliklerden birine düşmemeyi diledi. Karnının acıktığını hissettiğinde Işıl’ın Tenceresi geldi aklına bugün hangi güzellikler vardır acaba diye merakla düşündü. Trenin camına başını çevirdiğinde şaşı bir öküzün hızla akıp gittiğini gördü. Hızın olumsuzlukları diye düşündü, camdan akıp giden manzara ona Fundanın yeni resimlerini hatırlattı. Uzayın boşluğuna doğru yol alan tren yıldızları serdi önüne. Küçük ayıyla, büyük ayıyı selamladı, Samanyolu’nda hülyalara daldı. Gözlerini kamaştıran kutup yıldızının ışığıyla rüyalardan uyandı. Hasret düştü içine, Özlemin yeni kitabının merakıyla kavruldu. İstasyonlar vardı ışıl ışıl, istasyonlar vardı baharın gizemli sevgilisi sise sarınmış. Sonsuza yol almak bu olmalıydı, Einstein ışığı, Küçük Prensin uçağı varsa onun da hızlı treni vardı. İçi sevinçle dolduğunda yemyeşil tarlalar ona Arzu’nun Arzu’su projesini hatırlattı. Bu tarlalar onlar mıydı acaba? Yeşilliklerin arasındaki kırmızılar çilekleri andırıyordu, ya da hızla akıp gittiğinden o öyle algılıyordu. İstasyonlardaki afişleri hız nedeniyle bir türlü okuyamıyordu, Erhan beyin yazıları gibi diye düşündü, aynı böyle bir etkiydi yazıları okuduğunda algıladığı. Haydarpaşa ya ulaşmayı merakla bekliyordu. Gerçi artık gerçeği orada değildi ya, denizin ortasındaki Garı ve karşısındaki devasa eski Garın siluetini gerçeğine benzetmişler miydi acaba? Füsun hanımın Geçmiş Zaman Olur ki adlı kitabındaki tasvirlerden ve gördüğü filmlerden hatırladığı kadarıyla karşılaştıracaktı artık. Muazzam bir mavilik kapladı vagonun içini bal rengi koltukların rengini değiştiren. Deniz evet denize ulaştıklarına göre Gara gelmişlerdi hızla fırladı vagondan görebilmek için koridorun hemen yanındaki kapı ışık hızıyla açıldığında farkına vardı durduğunu trenin. Kalabalığın hücumuyla ne olduğunu anlamadan ayakları yerden kesildi, tam parlak demirlere tutunuyordu ki elleri kayıverdi. Marmara’nın dalgaları onu kucaklayarak hoş geldin diye fısıldadılar.
Kitapların yere düşerken çıkardıkları sesle uyandığında kulaç atmak üzereydi neredeyse, rüya mıydı tüm bunlar oysa o kadar gerçekti ki tuzlu suyun tadını ağzında hissedebiliyordu. Tren de olduğuna emin olmak için kendini çimdikledi. Canı yandığında anladı en azından trende olduğu ve umuduna doğru yol aldığı gerçekti. Düşündüğünde son iki yıl bir rüyaydı onun için. Bu rüyanın kahramanlarını ilk kez bilgisayarda yazdığı bir sahne için Haydarpaşa hakkında yazıları ile tanıdığını, onların faaliyetlerini takip ederken zaman zaman Maeve Binchy romanlarını okurkenki duyguya kapıldığını hatırladı. Gerçekten onlarla tanışmaya gidiyordu, geçen iki yılda romanını bitirmesine katkısı olan sitenin kurucusunu ve diğerlerini tanıyacaktı. Her şeyden öte çocukluk yıllarında veda ettiği ve ancak son okuduğu romanla affedebildiği İstanbul’a geri dönüyordu. Haydarpaşa da İstanbul da çok farklıydı artık umutlarını arkada bıraktığı kente yeni umutlarla dönebilmek onun kırk yılını almıştı. Trenin yavaşladığını hissettiğinde yerdeki kitaplara uzandı. Şifayı bulmuştu, vagona dolan mavilikler Ben İstanbul diyordu.

Nurten Yurt
 Haziran 2012- İstanbul'u Yazıyorum - Haydarpaşa




0 yorum :