Images

Yazılmayan Yarım Kalanlar

Yazılmayan, yarım kalan ne varsa ya yırtıp atacaksın, ya da bitireceksin. Bitirmezsen takip ediyor seni gizli bir gölge gibi, yakıyor acıtıyor alev rengi alazlarla. Celal onlardan biri işte dayanamadım yangınına tamamlayayım istedim hikayesini.

Sulukuleyi yazmaya gittiğimizde düşmüştü zihnime. Bütün o sokaklar boyu gizlice takip etmiş herhalde. Eski binaların kurt yeniği çerçevelerinden gördüğüm incir ağacı filizlerinde, kömür isi karışan havayı kokladığımda, en çok da İğde ağacını bulamadığımda duyduğum hüzün gibi oturmuş içime. İlk o sactan levhalarla çevrilmiş inşaat alanına bakmak için sacı esnetip kahve legoların diziminden oluşmuş tuhaf evleri görünce kırmızıya duyduğum acil ihtiyaçtan olacak, gelip dikildi karşıma.
        
                            
Kara kuru, kirli sakallı çenesi, elmacık kemiklerinin içine kaçmış gözlerinin ateşi kor gibi düştü içime. Kahverengi legoları oda görmüştü. Gözünün feri kaybolur gibi oldu, sendeledi. Düşmemek için sağ eliyle kavradı sacı. Belli ki o an orada değilde gençmişteki mahallesinin zamanında bir yerlerdeydi. Bedeni hırsla gerildi, sağ elini tüm gücüyle geçirdi saca. Sacın kenarından sızan kanın rengi değildi benim kırmızım. Daha çok gelincik tarlalarının kırmızısını yakıştırırdım Sulukuleye. Zihnimdeki Paprika'dan olsa gerek, biber tarlalarının ortasında kemanın çigan müziği ile çınladığı yıldız dolu gecelerin karanlığında kalmışım herhal.
                                                             
Celalin kanı süzülüp toprağa damladığında kahverengine dönüştü. Sac boyunca süzülen bordo kan damlıyordu toprağa ve o hiçbir şeyin farkında değildi. Gözlerindeki delice bakış çok şey anlatıyordu. O gözlerde Pembeyi gördüm ilk, onbeşinde bir taze Paprika kadar siyah saçları kırmızı dudakları var. Sonra mahalle oluştu. Derme çatma, kireç badanalı evler. Ağaçlar, çiçekler, kedi köpek. İrili ufaklı damların kiremitleri arasından savrulan dumanlar kadar koyu sözler uçuştu etrafta. Tüm renklerin soluklaştığını beyazın beyaz olmaktan çıkıp koyu bir griye dönüştüğünü. Celali gördüm gencecik, ateşli, yanında yöresindeki gençlerin açılıp kapanan ağızlarından dökülen irin renkli sözcüklerine duyduğu öfkeyi hissettim. Ateş gibi yanan Celalin bir hışımla berbere dalıp kaptığı usturanın çeliğinde parlayan ışığı, o çeliğin karşısındaki gencin karnına girerken ışığını kaybedip, bordoya dönüşünü gördüm.
       
                      
Görmek istemedim kapadım gözlerimi, sacların kenarından damlayan aynı bordoya açtım. Döndüm arkamı yürüdüm, o gün sayısızca sokak, dam, kiremit gördüm. Eski bir evin içindeki mezarları, eski çocuk mankenleri, terkedilmiş evleri, eski kitapları, bir kahvedeki eski insanları, yanıp sönmüş külleri gördüm. Yıkılmış surları, yenilenmeye çalışılmış ama hep eski kalmış ne varsa. Çocuklar gördüm çocuklukları eskimiş. Şubatın gri dumanını soludum oturdu zihnime.
                           
 Bir de Celal oturmuş bir türlü çıkmadı. Zaman zaman geldi durdu. O sacın yanından onu çekip almadığıma eline bir beyaz mendil tutuşturup, bordoyu beyazla kırmızıya dönüştürmediğime yandım durdum. O yangın şimdi kül oldu savurdum.

Nurten Yurt

0 yorum :