Sözcükler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Images

Gölge



Bütün sayfaların sözcükleri dökülmüştü. Boş boş ona bakıyorlardı. Boşluğun içindeki anlamsızlığı onun doldurması gerekiyordu. Uzun uzun baktı, dolduramıyordu. Ne zaman boşalmıştı bu kadar? Bir türlü kurgulayamıyordu hayatını. Kurguladıklarından duyduğu memnuniyetsizlik, içini de boşaltmıştı.

Boş sayfaların boşluğunda kaybolup gitmişti. Dolu sayfalarını yokladığında hiç bir şey ifade etmiyordu. Bu boşluğa hangi doluluktan çıkmıştı, onu bile hatırlamıyordu. O kadar aptallık kurgulamıştı ki artık kurgulamaktan yorgundu. O boşluk önünde öylece uzanıyordu. bir türlü uzanıp boşluğu doldurmak içinden gelmiyordu.

İnsanların içine girdiğinde duyduğu yalnızlık onu büsbütün yok ediyordu. Yoktu ya zaten uzun süredir biliyordu. Şimdi durup dururken nereden çıkmıştı, bu kendini arayış. Bir başkasında kaybolup gitmişdi. O sayfaların karakterlerinde, satırların arasında, sözcüklerin peşinde, kurulan cümlenin noktasında yitmişti. Ne istiyordu? Bir ses, bir nefes, sesli bir sözcük, sıcak bir dokunuş.

Fazlası vardı istediğinde de ona ulaşmıyordu. Hissedemiyordu.

Yitip gitmişti, yiten zaman içinde.
 Gökyüzüne baktı, bulutlara, bulutların ardından sızan güneşe, döndü yerde uzanan gölgesine. O dönünce gölge döndü kayboldu. 

Nurten Yurt 
Images

Kurban- Bayram- An

                                 

Yazşıyorum dedim ya. Yazamadan yaşar oldum. An da yaşanıyor her şey. Kendinlik dediğim o huzura kaçtığımda olup bitiyor işte. Kalemi kağıdı alıp, betimlemeye girmeye kalmıyor. Sonrası sözcük ayıklayıp okura kahramanı tanıtmak falan öyle gereksiz ki yaşanıyor.

Kendime kaçmıştım yine kurban bayramı 2.gün doğayla başbaşa derken karşı masada bir kız çocuğu ve genç bir baba. Çalan telefon zili, ilgi isteyen kız çocuğunun "baba" serzenişleri. Çalan telefon; "Allah rahmet eylesin abicim, bu mesleği seçiyorsan sonucu bu. Benim arkadaşlarım orada çarpışanlar, ben burada duramıyorum, çarşamba Ankaraya geçiyorum. Ne yapıp edip gideceğim, dönmem gerek içim almıyor, onlar orada şehit olurken ben burada kahroluyorum."
Sözcükler ağır yakışmıyor ortama, başımı çeviriyorum doğaya, yan taraftaki dikenli tellerin ardı orman. Ormanın içinde cip dolusu asker geçiyor. Gözlerim ağırlaşıyor, başımı kaldırıyorum gökyüzüne maviliklere.

" Baba baksana bana saklambaç oynayacaktık hani", " tamam canım bi dakka" " Bu günümü kızıma ayırdım abi, onunla olacağım gün boyu, akışına ne yaşayacaksak. tamam abi ben ismini yazdım arayacağım bildireceğim size, kaç gündür haber alamadım diyorsun, devrelerim var sorduracağım"

Önümde sayfa duruyor kalem yazamıyorum. Boş boş bakıyorum sayfaya sözcükler sıralanmıyor bir türlü satırlara avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum.

Gölgeler düşüyor günün üstüne saklambaç oynuyor baba kız. Ona kadar sayıyor çaresiz, şaşkın saklanan kızını arıyor. Kız koşup sobeliyor. Telefon sesi bölüyor oyunu.
 "Evet abicim, kim dedin tamam, yazıyorum adını soracağım haber alınca ararım"

"Baba, hadi ama"
 "Tamam kızım geliyorum"

Şaşkın çaresiz gözlerle göz göze geliyorum. Çantamı karıştırıyorum, bir ayna buluyorum, bir kaç renkli fasulye, ufak bir defter, bir kalem defterin içinden ufak çıkartmalar çıkıyor, çıkarıp veriyorum. Baba mahzun gözlerle
, "Dağdaki birliklerle uğraşmak daha kolay bazen o kadar çaresiz kalıyorum ki"
 "severmisin bunları ne dersin?"  Babasına bakıyor onay bekliyor. Teşekkür ediyorlar,
 "Oyalanır belki şu güneş çekilinceye kadar oynasa"

Masaya dönüyorum. Sayfaları çevirmek gelmiyor içimden, sözcükler ağır çok ağır soluyorum. Yüreğim ağrıyor, ormana dönüyorum, orman yeşil değil alev alev. Orman yanıyor, duman kaplamış her yanı güneşe dönüyorum. Koyu, dolu, dolu bulutlar yağmur, diyorum, yağmur !

Çakan şimşekler aydınlatıyor ortalığı, sayfalara dönüyorum. Sayfalar ıslak, sayfalar çamur, is ve yağmur.

Nurten Yurt
Images

Saf Sözcükler

Sözcükler öylece düştü boşluğa, görüntülerin hemen yanına. Tuhaf bir görüntü vardı, sözcüklerle bir türlü uyuşmuyordu. Görüntülerin kalemin ucuna takılıp hareket ettikçe değişmesi içimi bunalttı. 
  
  Boşluğun o ferahlığına kaçmak için ilerledim. Bir türlü o görüntü oluşmuyordu. Önümdeki boşluk açıldıkça yüreğime dolan ağırlık artıyordu. Yüreğim öyle ağırlaştı ki artık atmıyordu. İşte o zaman görüntü iyice karardı. O karanlık boşlukta yol almak çok zor ve anlamsızdı. Karanlığın bilinmezi, sözcüklerin cümleye dönüşmesi ve yok olması inanılmazdı. Karanlıkta yol alarak ilerledim. Öyleki ne sözcükleri, ne cümleyi boşluğu bile göremez olmuştum. 

  Atmayan kalbimle ilerleyen elim çok tuhaf bir yere sürükledi beni. Karanlıkta atmayan bir yürekle yol almak tuhaftı. Boşluğun karanlığı yavaş, yavaş aydınlandı. İlerleyen elim yorgunluktan bitap kaldı. Sözcüklerim tükenmişti ki işte o an kalbim atmaya başladı. Önümde açılan boşluğa yansıyan gökkuşağının renkleriyle elim canlandı. Boşluğun ardı sıra karanlıkta yazılan o cümlelerden sızan ışık gökkuşağının renklerinden çok daha saftı.

Nurten Yurt