Images

Akasya Zamanı


Akasya zamanını bilir misiniz? Ben dün okudum şu Kara Kitap’tan. Ağaç’mış Akasya hem bizim bildiğimiz gibi gökyüzünde değil yeryüzünde yaşarmış. Üzerini ziftle kaplayıp, betonla örttükleri, dedelerimizin hammaddesi olan, toprağa kökleriyle sarılıp korurlarmış onu. Türlü cinsleri varmış, mesela meyve ağaçtan toplanır, bazıları çiçek açarmış. Kimi yaprağını dökermiş zamanında, kimi her zaman yeşil. Yüzyıllarca yaşarlarmış, dallarıyla yuva olurmuş, yok olan türlere. Yeşil yapraklarıyla havayı temizler, çiçekleriyle koku salarmış yeryüzüne şimdilerde bilmediğimiz.

Akasya camdan, betondan yeraltına teneke kutuları park ettiğimiz. Akasya kimimize iş, ihtiyaç, girip çıktığımız, zamanlarımızı alışveriş ile tükettiğimiz. Karnımızı doyurup, kahvemizi yudumlayıp, gözlerimize ışıltılı hayatlar sunduğumuz. Ağaç akasyanın resmini gördüm kitapta minik yeşil yaprakları, salkımlı beyaz çiçekleri var. Çok da güzel bir kokusu varmış, hatta bir şarkısı bile var.” Akasyalar Açarken, Yârim ile biz bize otururduk diz dize, bakışırdık göz göze, Akasyalar açarken.” Çok bakışmışlar herhalde ki görememişler, yitip gittiğini ağaçların. Araştırdım sadece Asya’da değil, Avrupada’da yaşarmış. Hani pembe olsaydı çiçeği demiştim.
Images

Ah O Perdeler


Sabah perdeleri açmak gelmedi içimden sıkıldım, tuhaf bir boşluk duygusu vardı zihnimi rahatsız eden sonra düşündüm kahvaltı ederken. Zihnimden dün kaldırdığım perde, bir tarafımı aydınlatırken diğer yanımı acıtmış.

“ Akıllısın diyorsun “ Akılıyım diyorum içimden, aklıma kızarken. Akıllı olsam sözcükler düzgün çıkar ağzımdan, anlatamıyorum, anlamıyorsun. Anlatırken bocalıyorum, zihnim onu anladığım bilgiye sıçrıyor. Onu anlat diyor, başlıyorum onu anlatmaya, yok anlamadı, sen diğerini anlat öyle varmıştın bu bilgiye. Zihnimin hızına ve çapraşıklığına yetişse dilim, ya da o abuk sabuk aklım anlasa yok inat ediyor.
Images

Maya ve Ekmek

http://mutfakpenceremden.com/

Taşınmıştı Işıl, ilk atölyesine davetliydik, Rehan, Arzu ve ben. Salona açılan pencereli şirin bir mutfağı var, adı gibi Işıltılı. İlk olarak önlüklerimizi giydik, saçlarımızı örttük, ellerimizi yıkadık. Hazır toz maya ile Fırında Ekmek ve Ekşili Maya yapacaktık. Mutfak masasının üstündeki kaplarda unlarımız, ufak ölçeklerde, tuz, maya, bal malzemelerimizin hepsi hazırdı. Un özel bir karışımdı, köylerden getirttiği doğal un kokusu çocukluğuma götürdü beni. Işıl anlattı biz dinledik, bir taraftan unun oraya gelinceye kadar geçirdiği evreleri düşündüm ne emek. Sonra una malzemeleri koyup karıştırdık, elimizle yoğurmaya başladık. Uygun kıvama gelinceye kadar olan yoğurma işlemi parmak uçlarınızla hissedebileceğiniz bir zevk. Un kokusu sarmıştı mutfağı Işıl’ın anlattıkları ile üçümüz aynı anda, ekmek hamurunu olması gereken kıvama getirirken çocuklar gibiydik. Hamurlarımızı tepsiye koyup unladık, üstünü kendimizce süsleyip, önce yağlı kâğıt kapatıp, Işıl’ın getirdiği polar’la sarmalamayarak dinlenmeye bıraktık.

Biz dört kadın, Işıl’ın hazırladığı nefis kahvaltılıklar ve daha önceden yapılmış, tarçınlı, üzümlü cevizli, ekşi mayalı, bazlama ekmeklerin tadını çıkarırken, mutfak tepsisindeki ekmek hamurları poların ısısıyla mayalanıp kabarmaya başlamıştı. Masa başı sohbetine ara verip zamanı gelen ekmek hamurlarını fırına vermek için mutfağa geçtik. Rehanın zeytinli ekmeği ile aynı tepside olan defneli ekmeğim şımarıkça kabaran zeytinli ekmek tarafından tepsinin köşesine sıkışmıştı, yağlı kağıdı kaydırıp onu rahatlattıktan sonra sıcak fırına verdik ekmeklerimizi.
Images

Kara Kitap'tan Köşe Yazarlarına Tavsiyeler ( Adli, Bahti ve Cemali'den)




1-C Yalnızca okuma keyfi için yazmak köşe yazarını açık denizde pusulasız bırakır.

2. B Ama köşe yazarı ne Ezoptur,ne de Mevlânâ. Hisse hep kıssadan çıkar, kıssa hisseden değil.

3. C Okuyucunun zekâsına göre değil, kendi zekâna yaz.

4. A pusula hikâyedir.

5. C Tarihimizin ve mezarlıklarımızın esrarına girmeden ne bizden söz etmek mümkündür nede Doğu’dan.

6. B Doğu-Batı konusunda anahtar Sakallı Arif’in şu sözünde gizlidir:”Doğu’ya giden sessiz gemide Batı’ya bakan ah siz talihsizler!”

7. A-B-C Kendine atasözü, deyim, fıkra, latife, mısra, özdeyiş güldesteleri edin.

8. C Konunu seçtikten sonra yazını taçlandıracak uygun özdeyişi aramazsın, özdeyişi seçtikten sonra bu tacın altına gidecek uygun konuyu ararsın.

9. A İlk cümleni bulmadan yazı masasına oturma.

10. C Samimi bir inancın olsun.

Images

Kelimelerle Oynayan Çocuk


Kara Kitabı okurken, sözcüklerin arasına saklanmış bir çocuk beliriverir zihnimde. Edebiyat dünyasının devleriyle korkusuzca oynayan bir çocuk. Bu yazı dünyasını iyi bilen, bildiklerini yıkıp yeni dünyalar kurmaya korkmayan bir çocuk. En olmaz şeylerin bile var olabileceğini, hikayelerle kurgulayan. Elindeki fırçanın renkli sözcükleriyle okurun dünyasını üç boyutlu bir hale getiren, aydınlatan, tam aydınlattığı yerde karartan, kelimelerle saklambaç oynayan bir çocuk.


Batı Edebiyatı ile büyüyen, Doğunun eserleriyle batıda karşılaşıp şaşıran yazarın, kendi sesini bulma uğruna okuyucuyu şaşırtmak için giriştiği bir oyun. Paletindeki ana renkleri Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşk'ı ile Proust'un Albertine Kayıp adlı eseri olan, ara renkleri Binbirgece Masalları, Mesnevi,İlahi komedya, Mantıku’t Tayr, Karamazov Kardeşler, v.s. Kendi dolma kalemi ile renklerini karıştırıp, Alaaddinin Cininden üç dilek dileyen bir çocuk.


Doğup büyüdüğü şehrin sokaklarını kendi sözcükleriyle yeniden inşa eden, kurduğu öykülerin okuyucuya düşündürdükleriyle, sözcüklerle resmetme hayallerini gerçekleştiren bir çocuk.
Images

KARA KİTAP


Neden kara kitap? Neden okunamıyor?
Üzerine yazılmış eleştiriler, yazılar, kitaplar inan anılmazdı. Neler söylenmedi bu kitap için, anlaşılamaması, kullanılan dilin Türkçeye uymadığı. Yazar, basit edebiyat diliyle yazmadığını  “ Bu yavan dile karşı çıkmadan, denemelere girişmeden, tehlikeler, sakatlıklar göze alınmadan dişe dokunur bir şey yazılabileceğini sanmıyorum. Bir elde öztürkçe sözlük, diğer elde gramer kitabı benim kitaplarım, hele Kara Kitap hiç anlaşılamaz.” dedi. Yıllar önce kitabı okuduğumda bayılmıştım. Kurgusu, dünyası, içinden hiç çıkmak istemediğim bir dünyaydı. Dünya edebiyatının şaheserlerinin Orhan Pamuğun zihninden yansımasını seyretmek inanılmazdı. Diğer taraftan tüm bu yansımanın benim şehrimin sokaklarında türlü hikâyelerle yok olduğunu izlemek kahredici olsa da. Kalemiyle Dosteyevski’nin rüyasını gerçekleştirdiği için de severim Pamuğu. “Doğu yazarken Batı yaşıyor” derdi Dostoyevski. Doğunun kayıp eserlerinin Pamuk’la Batıda buluşması bir tesadüf değildi elbette. Kara kitabın oluşması da, ülkesinde en çok satılan kitap olmasına rağmen anlaşılamaması da.
Images

Albertine Kayıp



Proust’un Kayıp Zamanın İzinde serisinin ikinci kitabı Albertina Kayıp adlı romanı “ Mademoiselle Albertine gitti” sözleriyle başlar. O kahrolası hizmetçi bu sözü sarfetmesiydi, Marcel onu kendisi terk etseydi,Albertine’yi bu gün proustun zihninden algılar mıydık? Proust Astım hastası olmasaydı Kayıp Zamanın Peşine düşüp yedi ciltlik bir eser için yıllarca sözcüklerle uğraşırmıydı ? Bir kekin kokusu uğruna değer miydi?  Gerçi Montaigne, Stendhal, Flaubert, George Eliot, Fyodor Dostoyevski, ve Leo Tolstoy'u seven bir zihin elbet her anı yaşamak ister. Yaşayamadıkları an ların peşine düşüp, hele ki ölümle kaybettiklerini kabullenmeyip yaşatır hayallerinde. Öyle ki yüreği ve aklı arasında kalan, hüzünle boğulan zihninin bir cezasıdır. Hatta eş cinsellik temalarını eserlerinde açıkça açıklayan İlk Avrupalı romancı olur. Öyle ki zamanı yakaladığı anda “Gerçek cennet unuttuklarımız dır” der.