Images

Yabancı


Albert Camus’nün Yabancı adlı romanının konusu ayrıksı bir bireyin toplumdaki yargılanışı ve bu yargılanma sonunda kendisini sorgulayışıdır. Mersault adlı başkahramanın annesi vefat eder. Mersault annesini cenazesine gider ve döndüğünde hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam eder. Sevgili bulur. Mersault komşusu ve sevgilisiyle sahile giderken komşusu Raymond’ın belalılarıyla karşılaşırlar. Sahilde oluşan gerginlikler sonucunda Mersault belalılardan birini öldürür. Bu cinayet sonunda Mersault mahkemeye çıkar ve iç hesaplaşmalar başlar.

Romanının teması; hayata, eylemlere, duygulara, çevreye, beklentilere ve insanın kendisine yabancılaşmasıdır. Yan izlekler; ölüm, umursamazlık, kabullenmiştik, yalnızlık, önyargıları sorgulayışı. Ayrıksı bireyin önyargılı toplumla çatışması da ana çatışmaya örnektir.

Sade ve tek düze anlatım ana karakterle özdeşleşmiştir. Karakter gibi beklentisiz cümleler kurulmuştur. Kahraman bakış açısıyla yazılmıştır, öznel bir anlatım vardır. Kahramanın gözünden aktarılmıştır, düşünceleri de bu şekilde yansıtılmaktadır. “Biraz hasta gibiydim, başımı alıp gideyim istiyordum…” Cümlesi kahraman bakış açısını gösterir.

Images

Yazılmayan Yarım Kalanlar

Yazılmayan, yarım kalan ne varsa ya yırtıp atacaksın, ya da bitireceksin. Bitirmezsen takip ediyor seni gizli bir gölge gibi, yakıyor acıtıyor alev rengi alazlarla. Celal onlardan biri işte dayanamadım yangınına tamamlayayım istedim hikayesini.

Sulukuleyi yazmaya gittiğimizde düşmüştü zihnime. Bütün o sokaklar boyu gizlice takip etmiş herhalde. Eski binaların kurt yeniği çerçevelerinden gördüğüm incir ağacı filizlerinde, kömür isi karışan havayı kokladığımda, en çok da İğde ağacını bulamadığımda duyduğum hüzün gibi oturmuş içime. İlk o sactan levhalarla çevrilmiş inşaat alanına bakmak için sacı esnetip kahve legoların diziminden oluşmuş tuhaf evleri görünce kırmızıya duyduğum acil ihtiyaçtan olacak, gelip dikildi karşıma.
        
                            
Kara kuru, kirli sakallı çenesi, elmacık kemiklerinin içine kaçmış gözlerinin ateşi kor gibi düştü içime. Kahverengi legoları oda görmüştü. Gözünün feri kaybolur gibi oldu, sendeledi. Düşmemek için sağ eliyle kavradı sacı. Belli ki o an orada değilde gençmişteki mahallesinin zamanında bir yerlerdeydi. Bedeni hırsla gerildi, sağ elini tüm gücüyle geçirdi saca. Sacın kenarından sızan kanın rengi değildi benim kırmızım. Daha çok gelincik tarlalarının kırmızısını yakıştırırdım Sulukuleye. Zihnimdeki Paprika'dan olsa gerek, biber tarlalarının ortasında kemanın çigan müziği ile çınladığı yıldız dolu gecelerin karanlığında kalmışım herhal.
   
Images

Okuma Edimi


  Okur Merkezli Alımlama Estetiğinin önemli kuramcısı W.İser’in ülkemizdeki temsilcisi olan Akşit Göktürk, bu anlayışın önemli bir kavramı olan Okuma Edimi (Faaliyeti) üzerinde şunları söyler: Okuma Edimi, okurun öznel geçmişi, şimdisi, geleceğiyle de ilgilidir….Gerçekte okur, kendi kişisel konumuna göre, duygusal yapısına, düşünsel yetisine göre göre okur bir metni. Bu açıdan bir bakıma, her okur kendini okur metinde.” “Ne yazarın özgeçmişiyle ilgili birtakım olguların metinde özdeşlenmesi, ne de okurun kendi yaşantılarını metinde bulması, kendi başına bir anlam taşır okuma ediminde. Ama bu tür özdeşlikler aracılığıyla metin, okurda belli bir alımlama biçiminin öngördüğü daha karmaşık tepkileri uyandırmaya başlar. Konuşan artık ne yazardır, ne de gerçek yaşam olguları. Metnin kendi kurmaca varlığıdır. Bu süreç sonunda kendisine yabancı birtakım gerçeklerle yaşantı biçimlerini de metnin aracılığıyla özümleyebilir okur. Onun metne katkısı oranında, metin de ondaki yaşantı birikimini belli ölçüde büyütür. Geleceğe bakışını değiştirir.

Bir sanat yapıtının, insan yaşamındaki aydınlatıcı işlevi de bu etkisinden kaynaklanır.” Bu kurama göre; her Okur, yazarı tarafından önceden biçimlendirilmiş bir kurmaca metinden, kendi birikimine, özel psikolojik yapısına ve içinde yaşadığı sosyal-kültürel duruma göre kavrayabildiği, düşleyebildiği ve yaratabildiği ölçüde metnin iletisini algılar.
Images

Mavi Sandalye



Eski tahta sandalyeyi mavi ye boyadım geçen gün. Kararan ahşabını iyi bir zımparaladım. Kurt yeniklerine macun tıkadım. Ahmet’in çakıyla kazıdığı tahtasına dokunamadım. Aldım fırçayı elime bir güzel boyadım. Bilirim seversin maviyi, gözlerinin rengi diye mi? Yoksa mavi gözler başka bir renklimi görür dünyayı bilemedim. Sahi sende söylemedin hiç. Mavi bir güzel kapladı ahşabın karasını, eskisini. Renklendi, yenilendi, Ahmet’in yonttuğu tahtaya merhem gibi geldi. Sanırsın senin bir nazarın oturdu ahşabına. Koydum balkonun köşesine, sakız sardunyanın yanı başına. O bile dayanamadı mavisine, bir sırnaştı. Baktım haftasına sarmalamış arkadan dalıyla. Birde pembelerini patlatmış dün sabah. Senin nazarına konan yeşil pembe bir kelebek ki doyamıyorum bakmaya.
Images

Görmek

 
 Gerçek bu kadar basit olamaz.  Bu basitliğin ardı sıra gider, arar veya yaratır sanat. Yaşamın tuhaflığı da burada başlar.  Yeni dünyalar yaratmak, aklın üstü ile mümkünmüdür?  Bu dünyaları yaratırken girdiğin ruh halleri ile basit dünya arasındaki çizgi bir an yok oluverirse işte eyvah!

Ben kalpten konuşan insanlar olduğuna inanırım.   Sezgilerimin çok güçlü olduğu gibi bir yanım vardı. Yanılmışım, bu da benim tuhaflığım.  Bazen yazdıklarımın ya da kurguladıklarımın gerçekliğinin içinde bulduğum anlar olur. Çıkmam gerek der çıkamam bu tuhaf kurgudan, insan kendi kendini kurguladığının içine hapsetmez.  Bu düpedüz aptallıktır. Olsa olsa romanlarda olur, roman değil gerçek desem kim inanır. İşte o bilinmezin içinde çıldırasıya hapsolursun.
Images

En iyi 100 giriş cümlesi


“Bir kitabın okuyucuyu ilk cümleden itibaren etkilemesi gibisi yoktur. Okuyucunun okuduğu ilk cümle, kitabın giriş cümlesi, o kitabın satmasını, kapanış cümlesi ise yazarın daha fazla okuyucu kazanmasını sağlar derler,” diyen sitenin “En iyi 100 giriş cümlesi” listesi aşağıda. Cümlelerin Türkçe çevirilerini okurlarımızın katkısıyla yerleştirmeye devam ediyoruz.
1.
J.D. Salinger Çavdar Tarlasında Çocuklar
"Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o David Copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum. Sonra, onlarla ilgili en ufak bir söz etsem, bizimkilere inmeler iner." (Coşkun Yerli'nin çevirisiyle)
2.
Leo Tolstoy Anna Karenina
"Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." (Ergin Altay'ın çevirisiyle)
3.
Jane Austen Aşk ve Gurur
"Dünyaca kabul edilmiş bir gerçektir, hali vakti yerinde olan her bekar erkeğin mutlaka bir eşe ihtiyacı vardır." (Hamdi Koç'un çevirisiyle)
4.
Charles Dickens İki Şehrin Hikayesi
"Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece 'daha' sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi." (Meram Arvas'ın çevirisiyle)
5.
Virginia Woolf Bayan Dalloway
"Mrs. Dalloway çiçekleri kendi alacaktı." (Tomris Uyar'ın çevirisiyle)
6.
Anne Tyler Back When We Were Grownups (Yetişkin Olduğumuz Zamanlar)
7.
F.Scott- Fitzgerald Muhteşem Gatsby
"Toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hala küpedir kulağıma. 'Ne zaman' demişti, 'birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkanlarında gelmemiştir dünyaya!''" (Can Yücel'in çevirisiyle)
8.
Sylvia Plath Sırça Fanus
"Rosenberleri elektrikli sandalyede idam ettikleri yaz; garip, boğucu bir yazdı ve ben New York'ta ne aradığımı bilmiyordum." (Handan Saraç'ın çevirisiyle)

Images

Dünyanın Sonu


 Tuhaf bir rüyaydı. Yağmurlu bir pazar, Mayısta mayısa benzemiyordu. İçinde ilerlemeye çalıştığım şehir, benim şehrimin soluk bir kopyası gibiydi. İnsansılar doluşmuştu. Yapılar değişmiş, son masum tepe, tepelik ten çıkmış. Kırk altı yıl önce diktikleri kulenin yanında zamanla tüneyen direkler yetmemiş, birde cami kondurmuşlardı. Teleferik tellerindeki kabinlerde insanlar sallanıyordu. Betonların arasından sızan yeşil  şeritler rüzgarda sallanmıyordu.

 Teneke kutular her zamanki gibi yollarda aşil’in kaplumbağaları misali. Şehrin her yeri bayraklarla donatılmış. Dıngır, mıngır müzikler. Üç harfliler iş başında, çarpılmaktan yamulmuş insansılar her tarafta. Sandıktan Schrödinger'in kedisi çıkacak Haziranda.


   Neredeyim anlayamadım. Bir kurbağa çıktı karşıma vrak’ta vrak diyerek. Pörtlemiş gözleri, yeşil kahve benekleri, uzun sivri diliyle etraftaki sinekleri yuttu. Nutkum tutuldu, nasılda görememişim. Görmek şöyle dursun nasılda öpmüşüm. Süpürgemi kaldırdım indirdim kafasına. Bir çırpıda bindim üstüne süzüldüm gökyüzüne. Şehrin teneke kutuları, kuleleri ve direkleri, legodan yapılmış gökdelenleri geride kaldı. Gri ve dolu gökyüzünde şimşekler çaktı, bulutlar bardaktan boşandı. Mayısın yağmurlarında şapkam ve süpürgem ıslandı. Gökkuşağının altından süzüldüm. Renkler fışkırdı dünyaya orada kalakaldım.

Nurten Yurt