Images

Kurban- Bayram- An

                                 

Yazşıyorum dedim ya. Yazamadan yaşar oldum. An da yaşanıyor her şey. Kendinlik dediğim o huzura kaçtığımda olup bitiyor işte. Kalemi kağıdı alıp, betimlemeye girmeye kalmıyor. Sonrası sözcük ayıklayıp okura kahramanı tanıtmak falan öyle gereksiz ki yaşanıyor.

Kendime kaçmıştım yine kurban bayramı 2.gün doğayla başbaşa derken karşı masada bir kız çocuğu ve genç bir baba. Çalan telefon zili, ilgi isteyen kız çocuğunun "baba" serzenişleri. Çalan telefon; "Allah rahmet eylesin abicim, bu mesleği seçiyorsan sonucu bu. Benim arkadaşlarım orada çarpışanlar, ben burada duramıyorum, çarşamba Ankaraya geçiyorum. Ne yapıp edip gideceğim, dönmem gerek içim almıyor, onlar orada şehit olurken ben burada kahroluyorum."
Sözcükler ağır yakışmıyor ortama, başımı çeviriyorum doğaya, yan taraftaki dikenli tellerin ardı orman. Ormanın içinde cip dolusu asker geçiyor. Gözlerim ağırlaşıyor, başımı kaldırıyorum gökyüzüne maviliklere.

" Baba baksana bana saklambaç oynayacaktık hani", " tamam canım bi dakka" " Bu günümü kızıma ayırdım abi, onunla olacağım gün boyu, akışına ne yaşayacaksak. tamam abi ben ismini yazdım arayacağım bildireceğim size, kaç gündür haber alamadım diyorsun, devrelerim var sorduracağım"

Önümde sayfa duruyor kalem yazamıyorum. Boş boş bakıyorum sayfaya sözcükler sıralanmıyor bir türlü satırlara avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum.

Gölgeler düşüyor günün üstüne saklambaç oynuyor baba kız. Ona kadar sayıyor çaresiz, şaşkın saklanan kızını arıyor. Kız koşup sobeliyor. Telefon sesi bölüyor oyunu.
 "Evet abicim, kim dedin tamam, yazıyorum adını soracağım haber alınca ararım"

"Baba, hadi ama"
 "Tamam kızım geliyorum"

Şaşkın çaresiz gözlerle göz göze geliyorum. Çantamı karıştırıyorum, bir ayna buluyorum, bir kaç renkli fasulye, ufak bir defter, bir kalem defterin içinden ufak çıkartmalar çıkıyor, çıkarıp veriyorum. Baba mahzun gözlerle
, "Dağdaki birliklerle uğraşmak daha kolay bazen o kadar çaresiz kalıyorum ki"
 "severmisin bunları ne dersin?"  Babasına bakıyor onay bekliyor. Teşekkür ediyorlar,
 "Oyalanır belki şu güneş çekilinceye kadar oynasa"

Masaya dönüyorum. Sayfaları çevirmek gelmiyor içimden, sözcükler ağır çok ağır soluyorum. Yüreğim ağrıyor, ormana dönüyorum, orman yeşil değil alev alev. Orman yanıyor, duman kaplamış her yanı güneşe dönüyorum. Koyu, dolu, dolu bulutlar yağmur, diyorum, yağmur !

Çakan şimşekler aydınlatıyor ortalığı, sayfalara dönüyorum. Sayfalar ıslak, sayfalar çamur, is ve yağmur.

Nurten Yurt
Images

Küççük Prens

 

Capitolün orta yerinde sayfalarına rastladım. Yüzyıl mı olmuştu gerçekten? Bir asır ne çok şeyi değiştirmişti. Yürüyen merdivenleri çıkarken yazdıkların nasıl da ışık tutuyordu zamana. Sayfalar ışıklı ekranlara dönmüştü artık. Çocukların hayallleri şablon olup belirlenmiş kalıplara yerleşmişlerdi.

Enstein ah einstein yüzyılın, buluşu ile insanlığa neler yapmıştın? Bilebilir miydi? Önleyebilirmiydik? Değişmeyen tek şey değişim deyip dönüşüyorduk bilinmeyen bir şeylere. Ya bu çocuklara ne yapıyorduk. Güzel şeyler diliyorum, olsun istiyorum. Kendi hayallerini, kendileri çizsinler istiyorum özgürce. Yazşasınlar dilediklerince.
   









Gülü camdan bir vazo içinde Küçük Prensin, gerçek bir gülün kokusunu bilmeden büyüyen bir nesil bu. Kokusunu bilmediğin gül, koyun ise sadece bir resim, yaşadıkları dünya şablonlardan ibaret.
   

Gökyüzündeki gerçek yıldızları görmek bir nimet artık. Öyle çok ışık var ki şehirlerde yıldızlar fosforlu tavan ışıklarından ibaret. Kitabın sayfalarını hissetmiyorlar çoğu ekran parmaklayarak geçiriyor ömrünü.
   
Pelerini sırtına geçiren her biri Prens, bütün bu Prenslerin gezegenleri çok uzaklarda. Kaçı bulup yakalayacak o gezegeni bilemedim. Gönlünün gezegenini paylaşanlar kazançlı olacaklar.
             

Kitabın sayfasında yazar diyor ki,

Hiç kimsenin kitabımı özensizce okumasını istemem doğrusu. Bu anılarımı yazarken çok üzüntülü anlar yaşadım. Arkadaşım koyunu ile beni bırakıp gideli tam altı yıl oldu. Onu burada anlatmaya çabalıyorsam, bu birazda unutmamak içindir. Arkadaşı unutmak çok üzücü bir şey. Herkesin arkadaşı olmamıştır. Arkadaşımı unutursam kendimi o, sayılardan başka bir şeye değer vermeyen büyükler gibi hissederim sonra.


Nurten Yurt
Images

Şehrin Kurtuluşu


Geldikleri gibi gitmiyorlar Atam.  Gitmedikleri gibi çok şey götürüyorlar.  Şehir artık bildiğin şehir değil. Aldı başını gitti.  Nerede başlıyor, nerede bitiyor meçhul.  Garip yaratıklar üredi.  Silahları o eski silahlar değil.

 Gemiler yok boğazda, bayrak sallanıyor burçlarda.  Lakin bir işgal var. Bu şehir o şehir değil. Karadelik gibi yutuyor insanı.  Hani yuttuğunu bir başka tükürüyor. Tükürdüğü asit gibi yakıyor, yok ediyor dolaştığı sokakları. Çürüyor içindekini çürütüyor, kokuyor bu şehir.

Bir yerden bir yere gitmek bir kaç gün sürüyor. İşin kötüsü bir türlü gittiğim yerleri bir önceki gibi bulamıyorum. Sabah geçtiğim yollar bir başkalaşıyor, kayboluyorum. Gayya kuyusu çekiyor, girdap sürüklüyor. Korkudan günlerce çıkmadığım oluyor kapı dışarı. Sesler tuhaflaşıyor, dinleyemiyorum.

Kulaklarımı tıkıyorum, gözlerimi kapıyorum. Yokmuş gibi yapıyorum. Soyutluyorum kendimi zamandan. Mekanın eskileri var onlara bakıyorum. Dantel gibi kıyıları yok boğazın. Bendeki son dantelin üstüne sıçan kediyide kovaladım. Kedileri nankör değil bonkör. Pamuğun köpek çeteleri son masum tepenin ardından aşıp gitti.

Köstebekler gibiyiz yeraltında, göremez olduğumuz güzellikleri gömdüğümüz mezarlıklarla.

Sanal bir şehir var hızla kayan bir türlü giremiyorum içine. Bazen bir surun dibine çöküp kalayım diyorum bırakmıyorlar. Sur da kalmadı ya şehrin kuleleri var camdan. Gökyüzüne ulaşan kubbeleri aşan.

Geçenlerde herkes birbirine girdi. Günlerce savaştılar ne için biliyormusun. Ağaç evet ağaçlar için savaşan insanlar varmış. Gittim, ya göremedim bir şey gözlerim ciğerlerim yandı. Ondan sonra çorap söküğü gibi söktüler şehri. Dönüşüyor şehir bilinmeyen bir şeye. Tren yolu yok artık şehirde rayların üstünde çürüyen vagonlar. Kullanılmayan limanlar. Şehre gelen tanınmayan yabancılar. Yabancılaşan başkalaşan şehir.

Sonra yağmur var, hortum var. Ara sıra dayanımıyor gördüklerine Taru çıkıp geliyor katıp götürüyor. Her gece yalvarıyorum Taru'ya o cam, çelik ve beton yığınlarını da beraberinde götür diye. Biliyorum bir sabah uyandığımda geldikleri gibi gidecekler.
 
Şehrime uyanacağım ben. 

Nurten Yurt



Images

Edebiyat Kimin İçin

 Gün Işığı Kitaplığının 5. Zeynep Cemali Edebiyat günündeydim.

Açılış konuşmasını yarım asırdır Türk Edebiyatına katkıda bulunan eserler veren, Türkçenin düzgün kullanımı için yüreğini koyarak direnen "dil gönüllüsü" Feyza Hepçilingerler yaptı.

İletişim Yayınları ve Birikim Yayıncılığın deneyimli yöneticilerinden Tuğrul Paşaoğlu dijital yayıncılıkla ilgili bilinmeyenleri

. Kitabın dijital yolculuğu yeni ve farklı okuma deneyimleri

. Dijital yayıncılıkta telif sorunları ve uluslararası hukukta yaklaşımlar

. Dijital kitap üretiminde yaşanan güvenlik, alt yapı ve standartlaşma sorunları

. E- kitap üretimi, satışı ve tüketiminde teknoloji kullanımı

. Dijital yayıncılıkta yayıncının rolü değişiyor mu?

. Arşiv kitaplar ve yeni kütüphaneler başlıklarıyla anlattı. Soru cevap bölümünde kültür tekelleşiyormu sorusuna Orwel'in 1984 uyle cevap verdi. İnsanın yaratıcılığı ve sınırsızlığına güvendiğini belirtti. Tekelleşmemi, tekilleştirmemi sorusuna zamanın kalmaması nedeniyle cevabı arada kendisine anlatacağını söyleyen Tuğrul beyin ve kütüphaneciler birliği başkanının konuşmasına ortak olamadım.

Karin Karakaşlı'nın Edebiyatı Anadilde Yazmak, Anadilde Okumak başlığı altında çocukluğundan bu yana yaşadığı dil kırılganlığını bu ülke adına ortak dilde üretmek sözleriyle bitirdiği uzun bir konuşmaydı.

. Farklı dillerde düşünmenin yazma deneyimine etkisini,

. Anadil okur yazarlığının bireyin varlığını belirlemesinin ne olduğu

. Birden çok ana dile sahip olmak ve edebiyat dilini seçmek

. Edebiyatı ana dilde yaşatmanın önemi

. Anadil yasaklarının edebiyata nasıl yansıyıp, nasıl etkilediği başlıkları ile anlattı.


Kahve molasından sonraki Panel'in konusu Yayınevinden Okura Kitabın Satış Süreciydi.

Katılımcılar Literetür Yayıncılığın kurucusu, Punto Kitap dağıtımın genel müdürü Kenan Kocatürk,

D&R'nin Kitap satın alma müdürü Betül İşeri

Ankara Dost Kitabevinin kurucusu Erdal Akalın

Kitap Yurdu. com'da dijital iletişim ve reklam danışmanı Ayça Bayrak'tı.
Images

Bayramı Yaşa

Bayramın o dinginliği sarmış şehri. Genç trafiği artmış, yaşlılarla hemhal olmak için uygun zaman. Anımsamak, paylaşmak, tatil fırsatından yararlanıp, gönül almak. Mezarlıklar dolup taşıyor, ruhların ziyaretçileriyle hu çeken selviler yeşil yeşil.

Zaman bazen akmıyor sanki öylece duruyor. Eski bayramlar diye başlıyor biri, kolonyanın kokusu misafir oluyor burun direğine. Şekerin eriğiyi yapışıyor dişine. Kaybettiklerinin sesi kulaklarında çınlıyor. Kapının ziline telefonun sesi karışıyor. Bir şeyler oluyor işte, ne bileyim büyükler çocuk olmuş, çocuklar büyük büyük bakıyor. Hayat günün içinden değilde bir ekrandan akıveriyor bazen.

Tatil yerleri dersen bir başka bu bayramda. Yağmur yazın kötü resimlerini silmeyi görev edinmiş. Durmadan yağıp ne varsa silip süpürüyor.

Kurbanlar kesilirken, kasaplar keserken sakatlanıyor. Kaçan boğa görüntüleri, şehrin içinde safariye çıkmış insanlar absürd komedi tadında ekranların en sevilenlerinden.

Sevdikleriyle olana her gün bayram. Tatil var işte bir o farklı olan, tatilde ne yapacağını şaşıran bir oraya bir buraya savrulan insan. Doğanın en güzel zamanı, tüm renklerini kuşanmış. Sarıdan, kızıla, kırmızıya, kahverengi ve siyaha dönüşün dönüşümün tuali var.

Uzun zamandır göremediklerini görmek için fırsat var. Ara, git ulaş ve kucaklaş. Paylaş vaktin varken zamanı ve sevgiyi. Unuttuğun ne varsa hatırla.
Bayram bu gün zaman varken senin için bayram neyse onu yaşa..


Nurten Yurt
Images

Şehrin Ağaçları


  Ağaçları da okumalı insan.  Şehrin ağaçları çok şey anlatır insana.  Tek tük betonların arasında kalmış olsalarda dokun onlara sarıl, yaşam ulaşır sana. Kulağını daya, sırtını daya otur dinle, tüm gördüklerini anlatır.  Yaprakların rüzgarla yaptıkları senfoniyi duyarsan, türlü hikayeler anlatırlar.

  Efsunludur onlar, zarar veren ah alır iflah olmaz.  Yaş kesen baş keser unutma. Meyve verene sakın dokunma.  Bütün yapraklarını döküp çırılçıplak kaldığında kış ortasında seyret.  Nasılda karanlık bir görüntüsü vardır.  Oysa inatla sarılır hayata, baharda verir tomurcuklarını.  Yeşil yapraklar arasında giyer gelinliğini, nazlı nazlı süzülür. Yağmura rüzgara inatla karşı koyup sunar meyvelerini insana.

 İlla bir ağaç olacaksan çınar ol. Bir bak çevrendeki ağaçlara, oku onları nasıl yaşarlar.  Yaşarken kimler onunla birlikte yaşar. Çınar yüzyıllar boyu meydan okur yaşama. Bir yanı ölürken diğer parçasıyla tutunur hayata.  İçi çürür, dışı yaşar, mücadele eder.  Köküyle tutunur toprağa inatla.
 Bir çınarın gölgesinde rahat uyur insan, huzurla.

   Budanmaya gerek kalmadan sen feda et bırakman gereken fazlalıkları. Sürmek istediğin sürgünleri fışkırt topraktan.  Tohumlarını saçmak istiyorsan bırak rüzgara savursun dört bir yana.  Doğa her daim fısıldar sana gerçeği duymasını bil.

  Yaralandın mı? Kapılma çürük tarafına.Kocadın mı? Dön güneşe, sıkıca sarıl köklerine.  Fışkırsın hayat diğer dallarından.

Nurten Yurt
Images

Dalgalara


Gözden giren elden çıkmalı diyor Aşık Paşa. Gel gör ki çıkmıyor gördüklerim. Gördüklerimin tarifi yok. Sözlükte sözcük yok anlatamıyorum. Zira bütün sözcükler harfler birbirinin içine girmiş, karmakarışık. Görmek istemiyorum diyorum. Görmedim inkarı zor bu görüntünün. Yaşadığın çağda her görüntüye görmedim deyip gidebilmek, silebilmek zor. İnsan olarak durabilmek devam edebilmek. Her gün bir yerlerimizi, bir parçalarımızı bırakarak yürüdüğümüz bu yolda sarılmalıyız dört elle yaratabileceğimiz kadar bu dünyaya.

Durduğumuz anda daha çok oluyor kayıplarımız zamana ve zamanın getirdiği acımasızlığa. Yaşamın devamı adına gelecek için çocuklar için üretmeliyiz. Yarınları ve yaşadıklarımızı yarattığımızı unutmadan paylaşarak üretmeliyiz. Sevgi ile ötekilemeden, yargılamadan, çözüm bularak, yargıladığının bir gün sana kader olacağını bilemezsin. Yaşamanın zor zanaat olduğu şu günlerde paylaşarak ve üreterek yürümek hızlı adımlarla.

Denizin suyuna, insanlığının bir araya gelip çözüm üretemediği şu dünyaya ve dalgaların insanlık adına utandığı an'a.

Nurten Yurt