Images

SEN NE İSTERSEN O SUN (2)



Kate elindeki kitaplara sarılmış fakülte yolunda ilerlerken, dün gece oynadığı oyunu düşünüyordu ne yapabilirdi ki yazdıkları onun için en uygun olandı. O ünlü tiyatro sahnesinde Bergerac ve yandaki şaşkın Peter pan' a uygun olmasa da Shakespear olmak istemişti. Genç yazar olarak sahnedekileri sadece seyretmek istemişti, tiyatronun temizliğiyle ilgilendiğinden eline kova ve bezleri tutuşturmuştu. Neden kalem ve kağıtla not almamıştı ki. O zaman kazanabilirdi belki de ne garip oyun bu böyle? Klavyede yazdıkların la anında ekranda görüntülenmek ve hissetmek. Oyun zamanı belli değil, telefonuna mesajla gönderilecek. Oynayanları da merak ediyordu? Kaplan da neyin nesiydi? Sahneye fırlayan kaplana rağmen dansına devam eden balerine imrenmişti doğrusu, Kaplanın korkusuyla uçan Peter pan sa görülmeye değerdi. Kaybetmesine rağmen izledikleri hissetmesine yol açmıştı oyun daha önceki oyunlardan oldukça farklıydı. Merakla telefonuna gelen mesajları kontrol etti. Tom'un mesajı bile heyecanlandıramadı onu, bu gün ne olacaktı acaba?
Alex Moda evinin kapısından hışımla girdi. Altın rengi ve bordo karışımı kartonpiyerlerin yanındaki mankenler kumaşların değişik çeşit ve renkleriyle sarmal anmışlardı. Asistan kızın selamını geçiştirerek,topuklarının zeminde çıkarttığı sesle ilerledi. Odanın kapısını açtığında Brian'ı kumaşlarla kaplı halde buldu, ayağa kalkıp, her zamanki sevecenliğiyle ipek gibi sarmaladı onu. Brian'ı nazikçe öpüp sarıldı, hızlı bir hamleyle odanın diğer ucuna yöneldi. Bir türlü sakinleş emiyordu, şu akşamki saçma oyun iyice çıldırtmıştı. Hala zihnini meşgul etmesi ne bir anlam veremiyordu.Bir de şu zaman meselesi vardı. Ne yani şimdi Clear'la olan randevusuyla çakışırsa ne yapacaktı? O nu o zaman düşünürüm deyip kovaladı zihnine üşüşen soruları ve eline aldığı sateni parmaklarının arasında kaydırarak Brian'ın anlattıklarını dinlemeye koyuldu.
Dixon koltuğa uzanmış kızın çıplak vücuduna doğru uzandığında ilk defa o rahatsız edici duyguyu duymadı. Bu gün çok farklıydı, kızın göğsünü avuçlayıp dövme iğnesini deriye değdirdiğinde irkildi. Kızın acısını hissetmişti, oysa bu ona zevk verirdi. Dövme makinesini masaya bırakarak, "tatlım bugün uygun değilim, yarın uğra bir ara çizimi bitirelim." Kızın itirazlarını dinlemeden dükkanın ön tarafına geçip, çekmeceye doğru yürüdü. Çekmeceyi açıp defterin arasındaki ufak poşetten aldığı hapı masanın üstündeki suyun yardımıyla yuttu. Kendine gelmeliydi, neler oluyordu böyle, telefona uzanıp mesajları kontrol ettiğinde kızın öfkeyle dükkanın kapısından çıktığını gördü. Bu gün oyunun zamanını bekleyecekti, garip bir şekilde bir an evvel başlamasını istiyordu.
Georgia eyaletinin Atlanta şehri itfaiyesi için yoğun bir gündü. Sabah bir doğal gaz patlaması ihbarı ile başlayan gün, varoşlardaki yangınla devam etmişti. Şimdi de Pıedmont parktaki bir yangın alarmına yetişmek için çıkıyordu Chan. Normal zamanda bu göreve çıkmazdı, bu gün yoğun tempoya rağmen enerji dolu hissediyordu kendini. Bir saat önce yaşadıkları inanılmazdı, hala gerçek mi diye düşünüyordu. Bu yoğunluğa rağmen belki onuncu kez telefonuna uzandı. Sui'nin mesajından başka mesaj yoktu. Araç olay yerine vardığında dumanlardan pek fazla bir şey görünmüyordu. Şapkasını başına hızla geçirip aracın kapısını açtığında telefon hala avucun daydı.

Arkası yarın..





   

0 yorum :