Images

Merkezi Belirsiz Romanlar


Edebiyat tarihi, anlamı kendini az bir çabayla ele veren, kendini okuyucuya kolayca açan romanlarla doludur.Önceden belirlenmiş ve kolayca açığa çıkan bu anlama Pamuk "merkez" der ve büyük romanların güçlerini bu merkezin belirsizliğinden aldığını iddia eder. Moby Dick, Ana Karenina veya Karamazov Kardeşler gibi baş yapıtlarda yazarlar, merkez denen bu hayati noktayı sürekli gizli tutarak, açığa çıkmasını erteleyerek yada her yeni anlam katmanıyla birlikte bu merkezi başka bir düzleme taşıyarak ortaya şiirsel bir yoğunluğu ve derinliği olan metinler çıkarırılar.

Saf ve Düşünceli Romancı adını verdiği Norton dersleri kitabında Pamuk bu merkez fikrine ve merkezi belirsiz büyük romanlara bütün bir bölüm ayırmıştı;

"Bir romanda merkezin yerinin belirsizliği kötü bir şey değil,tam tersine, okur olarak aradığımız, istediğimiz bir niteliktir" Merkezin yeri çok belirgin, ışığı çok kuvvetliyse, romanın anlamı hemen çıkar ortaya, okuma zevki de bir tekrara dönüşür. Basmakalıp romanları, bilimkurgu romanlarını, dedektif romanlarını, tarihsel fantezileri, aşk romanlarını okurken bu türden bir merkez arayışında olmayız.

Pamuk'a göre "en büyük, en kontrollü ve planlı romancılar bile yazdıkları romanların 'merkezi' hakkındaki fikirlerini ancak romanı yazarken" oluştururlar. Genel bir hikayeden ya da bir kaç küçük ayrıntıdan yola çıkan yazar, kendi romanının merkezini onu yazdıkça keşfeder- tıpkı bu merkezi romanı okudukça keşfeden okuyucu gibi; büyük romanların merkezi, bu romanlar yazıldıkça yada okundukça yer değiştirir. Faulkner'ın birbirine paralel akan iki novelladan meydana gelen Yaban Palmiyeleri adlı romanını bu belirsiz merkez fikrine örnek verebiliriz. 20.yüzyılda yazılmış ve "romanda merkez" üzerine okuyucuya yeni sorular sordurtan diğer romanlar;     


"Yaban Palmiyelerinden sonra roman okuma zevkini bir merkez arama çabasına dönüştüren, kısmen dadaist bu romanların en parlaklarını hatırlayalım. Vlademir Nabokov'un Solgun Ateş'i,(1962), Julio Cortazar'ın Seksek'i,(1963), Gulillerno Cabrera Infante'nin Kapanda Üç Kaplan'ı(1967), Italo Calvino'nun Görünmez Kentler'i (1973) ve Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'su(1979), Georges Perc'in Yaşam Kullanma Kılavuzu'su, Milan kundera'nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'si (1984), Julian Barnes'in Onbuçuk Bölümde Dünya Tarihi'si (1989) Her biri yayınlanır yayınlanmaz büyük bir ilgiyle karşılanılan ve hemen pek çok dile çevrilen bu romanlar, benim kuşağımın dünya okurlarına ve geleceğin romancılarına Rabelais ve Sterne'den beri bildiğimiz şeyi, bir romana her şeyin girebileceğini hatırlattı; Listeler, melodramatik Radyo oyunusenaryoları, tuhaf şiirler ve şiir yorumları, çeşit çeşit romanın birbirine karışmış bölümleri, tarih üzerine, bilim üzerine, hayat üzerine denemeler, felsefi yazılar, ansiklobedik bilgiler, sayısız alt hikaye ve akla gelebilecek her şey. Artık romanları gerçeklikle çatışan kahramanları anlamak, onların huy ve karakterlerinin olay örgüsüyle ne kadar uyum içinde olduğunu görmek için değil, doğrudan hayatın yapısı hakkında düşünmek için okuyorduk. Mihail Bahtin'in çok sesli roman hakkında yazdıkları, Diderot ile birlikte hatırlanan 18.yüzyıl felsefi romanı, Rabelais ve Sterne'ün yeniden keşfedilişi, 19.yüzyıl romanının manzarasında meydana gelen bu büyük değişimede meşrutiyet veriyordu"  (Kara Kitap'ın Sırları'ndan  alıntı)

Nurten Yurt



0 yorum :