Images

Mecimi ce İmece


Akyazı’nın köylerinden Kuzuluğun fındık bahçelerindeydim. Üç gün mecilerle birlikte fındık topladım. Meci, imeceden geliyor, mevsimlik fındık toplayıcısı demekmiş. Fındık bahçeleri yanyana, çoğunun sınırları bir direk, çökmeye yüz tutmuş bir tümsek. Bahçeler bakımsız, fındık fideleri kocamış, dikene tutsak. Köylünün derdi, Ağustos sıcağında fındığı kurutmadan kaldırmak hasadı. Tarlasını bitiren, komşusunun tarlasını kaldırmak için bir diğerinin tarlasına gidiyor. Meci bulmak zor, birbirlerinin mecilerini ayartıyorlar.  Kadınlar topluyor fındığı, birkaç delikanlı var aralarında. Uzun fındık dallarını eğmek işi daha çok onların. Elleriyle fındık toplarken çeneleri işliyor kadınların. Yemek tariflerinden, hangi tarlanın bittiğine, bitmeyenin hikâyesine, kimin fındık hasadında ne yapacağına kadar her şeyi dinliyorsunuz. Hasat malum, fındığı satan ya oğlan everecek, ya evi yenileyecek, ya da ihtiyaç karşılayacak. Budama işleri erkeklere aitmiş. " onuda onlar yapsın, ne yapayım" diyor biri. "ben yaparım, erkeğim yok" diyor diğeri.  Ağırlık kadınlarda her zaman ki gibi. Sabah günün doğuşuyla kalkıyorlar. Evin işlerinden sonra sekiz buçukta tarlaya gidiliyor. Öğle ezanına kadar toplanıyor fındık. Öğlen yemeği paydosu, saat üçte tekrar başlıyorlar toplamaya, altı buçukta paydos. Eve dönüş, banyo saati ve akşam yemeği. Sonrası gökyüzünün meteor şöleni.  Kan, ter ve gözyaşı ise Arzu'nun üçlemesi.
 

Fındık bahçeleri evlere uzak uzunca bir yol var. Ufak bir dere akıyor, inerken düzgün bir yol yok. Derenin üzerindeki köprüler yok. Kışın dere taşıp yok ediyormuş. Balık, kurbağa ve rengârenk yusufçukların yuvası olan dere,buz gibi akıyor. Yüz metre ileride kaplıcanın sıcak suyu fışkırıyor derenin içinden. Kurumuş kökler, atılan çöpler, dallar ve taşlar var. Kışın yoğun yağışta tıkanıp taşması bu yüzden. Dereden çıkıp eve giderken küçük bir yokuş var, çıkmak oldukça zor, inmek imkânsız. Bu yüzden uzun yolu tercih ediyorlar. Her gün ortalama elli kişi aynı yolu kullanıyor. Her biri bir merdiven yapsa dedim teyzeye. “Babam zamanında basamak yapardı. Ondan sonra bizden bu kadar oluyor, bizden sonraki nesil uğramaz bile belki” dedi.
   

 Yokuşu zor çıktım. Çıkarken birden bire çakıllarla kaplı basamaklar oluştu önümde. Bakımsız, kocamış ağaçlar budanmış, fındık fideleri yeşillenmiş. Kaplıcanın buharı uzaktan derenin üzerini kaplamıştı. Kırmızı boyalı, yeni bir köprüsü vardı. Çatlamış topraklar kendine gelmiş, bir başkalaşmıştı köy. Yokuşun başında durup seyrettiğim görüntü tam tersiydi oysa. Bir yerlerde yanlış yapmıştık, böyle olmamalıydı. Biz “Orda bir köy var uzakta o köy bizim köyümüzdür” şarkılarıyla büyümüştük oysa.
 

Orada bir karar verdim. Yokuşun basamaklarını ben yapacağım. Derenin temizlenmeye, köprüye, fındıkların bakıma (budama, kireçlenme, çapa), ihtiyacı var. Şarkıyı söyleyen, dinleyen köylerimizin bizim olduğunu hisseden kaç kişi var? Eylül’de bir hafta sonunu bu gibi işler için ayırabilecek insanlar için kalacak yer var. Arzunun Baba Ocağını yenilemek için giriştiği imecenin tüm köye yayılmasını ve gördüğüm görüntünün gerçek olmasını diliyorum. Yurdumun tüm köylerinde özellikle gençlerin bu gibi projelerde yer alarak doğayı doğayla iç içe tanıması ve çoğalması dileğiyle.


Nurten Yurt

0 yorum :