Gazeteci kökenli yazar Gabriel Garcia Marquez’in kaleme aldığı ve meslekteki dönüşümü nasıl algıladığını anlattığı yazısı.
Elli yıl kadar önce gazetecilik okulları yoktu. İşi haber merkezinde öğrenirdi insan, matbaada, civardaki kahvede veya meyhanelerde. Tüm gazete, gazetecilerin yetiştiği ve ıvır zıvır tartışmalar olmaksızın haberlerin basıldığı bir fabrikaydı. Biz gazeteciler daima omuz omuza dururduk, ortak bir hayatımız vardı ve öylesine tutkuyla bağlıydık ki işimize, başka hiçbir şeyden konuşmazdık. İş, kişisel hayata çok az yer bırakan sıkı arkadaşlıklar geliştirirdi. Rutin editoryal toplantılar yoktu, ama her akşamüstü saat beşte tüm gazete haber merkezinin bir köşesinde kahve molası için toplanırdı. Bu, gazetenin her bölümündeki günün konularını tartıştığımız ve ertesi günkü gazeteye son rötuşlarımızı yaptığımız açık bir toplantıydı.
Gazete, o zamanlar üç büyük bölüme ayrılmıştı: haberler, makaleler ve editoryal. En prestijli ve hassas olanı editoryal bölümdü; muhabir en alt basamaktaydı, bir stajyerle getir götür işleri yapan biri arasında bir yerlerde. Ben 19 yaşında acemi bir muhabir olarak başladım kariyerime ve basamakları yavaş yavaş çıkarak en üst pozisyon olan editoryal yazarlığa kadar yükseldim.